İnsan, ruh ve bedenden müteşekkil bir varlıktır. Her iki tarafın ayrı istekleri vardır ve isteklerinin de karşılanması gerekir. Bedenimizin ...
İnsan, ruh ve bedenden müteşekkil bir varlıktır. Her iki tarafın ayrı istekleri vardır ve isteklerinin de karşılanması gerekir. Bedenimizin temel ihtiyacı beslenme, giyinme ve barınma gibi şeylerdir. Gıdası da ekmek, su, elbise ve evdir. Ruhumuzun ise hep sağlıklı olma, zengin, güçlü ve mutlu olma şeklinde makul istekleri olduğu gibi; ihtiyarlamamak, hastalanmamak ve ölümsüzlük şeklinde sınırsız istekleri de olabilir. Ancak kısıtlı imkânlarla, sınırsız istekleri karşılamak çok zordur. Peki, bu durumda, çözüm ne olacaktır ve ruhun gıdası nedir? Bunun cevabını Kur’an’da bulabiliyoruz. İnsanı en iyi tanıyan ve onu yaratan Allah, ruhun gıdasının iman, insanın yaratılış gayesinin de ibadet olduğunu bildirmektedir.
Şöyle çevremize ibret gözüyle bakacak olursak, her eşyanın bir yapılış gayesi olduğunu görüyoruz. Soba ısıtmak için, buzdolabı soğutmak için, lamba da aydınlatmak içindir. Buzdolabı niçin ısıtmıyor, soba niçin soğutmuyor diyemeyiz. Çünkü yapılış gayeleri bunlar değildir. İnsan da yaratılış gayesine uygun olarak, iman ve ibadetle yaşarsa, mutluluğu hak eder. İnanç ve ibadetten mahrum bırakılan bir insanın ruhi mutluluğa erişmesi beklenemez. Aksine ruhen ve bedenen yıpranmış, hasta ve huzursuz bir insan tipi ortaya çıkar.
Kime iman edeceğiz ve kime nasıl ibadette bulunacağız sorusu da cevap bulmalıdır. Biz zaten ruhlar âleminde “Evet, Sen bizim Rabbimizsin” demiştik. Allah “Kendisine ibadet etmemiz için bizleri yarattığını” haber vermektedir. Tüm canlılar, yaratılış gayesine uygun yaşayabilirse mutlu olurlar. Bir kuş uçabildiği zaman, bir at koşabilince, balık da suda iken mutlu olur. Kuş uçamazsa, at koşamazsa, balık da susuz kalırsa mutsuz olurlar. İnsan da aynen böyledir. İman ve ibadet ettiği zaman gerçek huzura kavuşabilir.
[post_ads]
İbadet deyince önce namaz, oruç, hac, zekât, kurban gibi ibadetler akla gelir. Ama helalinden olmak kaydıyla çalışmak, çocuklarla ilgilenmek, ev işi yapmak da ibadet sayılır. Dolayısıyla insan, yaşamak için birçok şeyle meşgul olmak durumundadır. Bunlar da dinimizin emridir. Bu meşgaleler, asıl gaye olan iman ve ibadetten bizi alıkoymamalıdır.
İslam’da “Amel, imandan bir cüz değildir.” diye bir kural vardır. Yani iman ile amel (ibadet) ayrı şeylerdir. İbadetteki kusur, imanı yok etmez, sadece iman korumasız kalmış olur. Fakat iman olmazsa, Müslümanlık yok oluyor ve yapılan bütün ameller de boşa gidiyor. Allah bize “imansız olarak ölmeyin” diye sesleniyor. Bu yüzden imanımızı korumak uğruna, ibadetlere ölünceye kadar devam etmemiz gerekecektir.
İnsan, bir ömür yaşamak üzere dünyaya gönderilmiştir. Dolayısıyla dünyasını ihmal etmemelidir. Çalışmalı, kazanmalı, güçlü olmalı, veren el haline gelmelidir. Ancak, ebedi yurdu için çalışmayı, yani ibadetleri de asla da ihmal etmemelidir.
Bugünkü sohbetimizi, ibadetin insana kazandırdığı güzelliklerden bir kaçını hatırlatarak bitirmek istiyorum. İbadetler insana sevap kazandırır ve günahlarını siler. Kalbe huzur verir, iyi şahsiyet kazandırır ve kendine güveni artırır. Zekât, fitre gibi ibadetler, sosyal çalkantılardan korur. Kötülüklere engel olur, halka hizmet ettirir. Birlik ve kardeşlik ruhunu güçlendirir.
Yaratılış gayemize uygun bir hayat sürebilmek ve hem dünya hem de ahiret mutluluğuna kavuşmak dileğiyle.
- [message]
- ##info-circle## Bu yazı hakkında
- Bu metin Aşır Baş'ın Facebook'taki "İnsanın Yaradılış Gayesi" yazısından alınmıştır.
YORUMLAR